20 Ekim 2014 Pazartesi

ÖCALAN’IN SARSILAN OTORİTESİ

PKK’nın genel ideolojisinde Önder olarak kabul edilen Öcalan’a bağlılık esastır. 17 Mayıs 2005 tarihinde gerçekleştirilen kongrede, PKK/KONGRA-GEL tarafından kabul edilen KCK Sözleşmesinin 11. Maddesi: “Reberiya Koma Civakên Kurdistan: Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Toplumlar Topluluğu- Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi) kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir. Kongra-Gel Genel Kurul kararlarının demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü devrim çizgisine uygunluğunu gözetir. Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.”

Sözleşmenin 13. Maddesi ise, “Yürütme Konseyi, Kongra Gel tarafından iki yılda bir KCK yurttaşları arasından seçilen bir başkan ve otuz üyeden oluşur. Yürütme Konseyi Başkanı salt çoğunlukla, konsey üyeleri ise genel oyla seçilirler. Yürütme Konseyi Başkanı ve üyeleri en fazla iki dönem üst üste seçilebilir. Yürütme Konseyi Başkanı, Önderlik tarafından görevlendirilir ve Kongra Gel Genel Kurulu tarafından onaylanır.” der.

30 Haziran - 5 Temmuz 2013 tarihleri arasında Kandil'de gerçekleştirilen KONGRA-GEL 9. Genel Kurulu’nda, Öcalan'ın talebiyle KCK sisteminde önemli değişikliklere gidilmiş “genel başkanlık konseyi” ile “eş başkanlık” sistemine geçilmişti. Yürütme Konseyi Başkanı olan Murat Karayılan'ın yerine,  KCK Eşbaşkanlığına Cemil Bayık ile Bese Hozat atanmış, Kongra-Gel Eşbaşkanlığına ise Hacer Zagros ile Remzi Kartal getirilmişti.

Kurucusu olduğu PKK içerisindeki dengeleri çok iyi bilen ve bu dengeleri iyi okuyabilen Öcalan,  büyük bir riski göze alarak Cemil Bayık’ı KCK’nın Eşbaşkanlığına getirdi. O gün KCK’da yaşanan bu değişimi, 17 Temmuz 2013 tarihli “KCK’DAKİ DEĞİŞİMİN KODLARI” başlıklı yazımızda, “KCK’nın üst yönetim değişikliği ile ilgili her kesimden uzmanlar farklı farklı yorumlar getirdiler. Bu değişiklikler Öcalan’ın talimatıyla gerçekleşse de evet; Öcalan bu değişikliği yapmak zorunda kalmıştır.  PKK içerisinde Öcalan’a rağmen, silah bırakmamaya en çok C.Bayık direndi.  PKK silah bırakıp siyaset yapma kararı alacak olsa, C.Bayık silahlı mücadeleden vazgeçmeyecekti.  Bir başka ifade ile Öcalan PKK’yı bölünmekten kurtardı.

 Çözüm sürecinin başlamasıyla, kendi içerisinde bölünme aşamasına gelen (silaha tamam diyenler, silahla devam diyenler) PKK’yı (üst düzey yöneticilerinin son 3 aydaki açıklamaları bu gerçeği gözler önüne seriyor.) son bir hamle ile “şimdilik” bölünmeden kurtardı. Cemil Bayık ve Besê Hozat'ın KCK Eşbakanları olarak seçilmesi; İmralı'daki Öcalan'ın çözüm sürecine direnen, derin PKK'ya tavizi olarak değerlendirilebilir. Oysa böyle bir seçim, hem çözüm süreci, hem de Öcalan için büyük bir risktir.”*  diyerek değerlendirmiştik.

KCK içerisinde uluslararası derin yapılanmalar ile bağlantıları olan ve kamuoyunda “Ankara Grubu” olarak adlandırılan yapı (C. Bayık, B. Hozat, S. Ok, D. Kalkan, M. Karasu ve A.H. Kaytan) 2012 yılının son aylarında İmralı ile başlatılan ilk etapta çatışmasızlığın sağlandığı ve 2013’ün başında “Çözüm Süreci” diye adlandırılan Türkiye’nin hayati projesine hep engel olmaya çalıştılar. PKK’daki bu derin yapının iki yıllık süreç içerisindeki açıklamalarına bakıldığında bu gerçek rahatlıkla görülebiliyor.

Cemil Bayık Süreç içerisinde yapmış olduğu açıklamalarla, bizi yanıltmamıştı. Nitekim 5 Haziran 2014 tarihli bir açıklamasında,  “Bir daha vurgulayalım ki, doğru politika ve adımlar kendiliğinden sonuca ulaşmazlar. Doğru politika ve stratejiler ancak doğru taktikler, doğru yol, yöntem ve araçlarla pratikleşirse sonuca ulaşırlar. Bunlar yapılmadan sadece İmralı’daki görüşmelerden sonuç çıkacağını beklemek Kürt Halk Önderine yanlış bir yaklaşım olduğu gibi, büyük bir haksızlığı da ifade etmektedir.”, 26 Eylül 2014 tarihli bir başka açıklamasında ise  “Öcalan bizim önderimiz. Biz bir önderlik hareketiyiz. Önderimize bağlıyız. Ama Türkiye adım atmadan önderlik ‘hayır savaşmayın’ nasıl diyecek ki? Diyemez. Dese bile savaşçılar bunu kabul etmezler. Biz savaşçıları zor tutuyoruz.”  diyerek, âdeta Öcalan’ı tehdit ediyordu.

“Çözüm Süreci”ndeki bu tıkanıklığın nedeni, Öcalan ile Kandil arasındaki anlayış farklılığından kaynaklanan doku uyuşmazlığıdır. Silahlı mücadeleyi öngören Kandil’deki baskın anlayış, Öcalan’ın devlet ile işbirliğine gittiğini, devletin kontrolünde olduğunu düşünüyor. “Çözüm Süreci” yavaşlayıp görüşmeler uzadıkça, PKK’nın da büyük oranda kaynağını oluşturan HDP seçmeni üzerindeki otoritesi zayıflamasa da Öcalan’ın Kandil üzerindeki otoritesi zayıflayacaktır.

 Sonuçta, Kandil’in dayatmasıyla Kürtleri sokağa indiren HDP, “barış” konusunda kendi inandırıcılığını yitirmiş, aynı zamanda da Öcalan’ın Kandil üzerindeki otoritesini de zayıflatmıştır.  

*http://www.haber111.com/Mehmet_MEMDOGLU+KCKDA_KI_DEGISIMIN_KODLARI_yazi918.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder