23 Aralık 2015 Çarşamba

Karayılan’ın Hezeyanları!...

Kandil’deki KCK üyelerinin düzenli aralıklarla PKK’nın Avrupa’daki yayın organlarından Yeni Özgür Politika Gazetesi’ne beyanat verdikleri malumunuzdur. Yeni Özgür Politika’ya bu kez (21 Aralık 2015)  KCK’nın silahlı kanadı HPG’nin başı Murat Karayılan konuştu.

PKK’nın son dönemlerdeki hendek ve barikat eylemlerini, iç savaş olarak yorumlayan Murat Karayılan, “Evet. Yani bir savaşta kullanılabilecek bütün silahlar kullanılıyor. Şehirler tarumar ediliyor. Şu an Sur’da binaları yıka yıka ilerlemek istiyorlar. Koskoca uluslararası bir yol olan İpek Yolu bir haftadır kapatılmış bulunuyor. Kendi memurlarını Cizre ve Silopi’den çekmiş bulunuyorlar. Yani bir savaş var ve bu savaş kendi halkına karşı veriliyor. O zaman bu bir iç savaştır” diyerek, PKK faşizmini meşrulaştırarak, Türkiye’nin barışını, barış hayallerini bu hendeklere gömen PKK faşizmi değil midir?

PKK şiddetinden ve faşizminden kaçarak evlerini boşaltmak zorunda kalan Kürtlerin evlerine el koymak mı özgürlüktür? Böyle bir yöntem olsa olsa,  çapulculuk, talancılık ile açıklanabilir ve bu ahlaksızlığın daniskasıdır.

PKK ve liderlerinin yapmak istediği de bu. Kara propaganda ve algı operasyonlarıyla dünya kamuoyunu Türkiye’de bir iç savaş yaşandığına ikna etmeye çalışmak. Hâlbuki Karayılan’ın da “AKP devletinin çokça belirttiği gibi sadece hendekleri kapatmak ve kamu düzenini sağlamak değildir. Çok daha kapsamlı bir amaçları söz konusudur.” diyerek itiraf ettiği gibi, amaç; bölgede PKK’nın şehir yapılanması YDG-H tarafından, hendek ve barikat stratejisiyle istismar edilen kamu düzeninin tesis etmektir.

Bakınız! PKK üst düzey yöneticileri kullanacak materyaller bulamadığı zaman, ne tür safsatalara sarılıyor?

Karayılan, “Hiç kimse hiçbir şey yapmasaydı da bunlar bastırma hareketini yapacaklardı. Bu tıpkı 1925’teki Şark Islahat Planı’na dayalı bastırma hareketinin aynısıdır; onun güncellenmiş halidir” diyerek, düşünce dünyalarının hâlâ 1925’lerde olduğunu beyan ediyor. Karayılan ve PKK tarihi gerçekleri ters yüz etmeye çalışarak gündem oluşturmaya devam ediyorlar. "Evleri, okulları, hastaneleri yerle bir edin. Ambulansları hedef alın vurun" diye talimat yağdıran,  ruh sağlığı bozulmuş,  hastalıklı kişilikler ancak 1925’ler ile bugünü terazinin aynı kefesine koyabilirler. 1925’ler ile günümüz arasındaki farkın en önemli parametresi,  “Şark Islahat Planları”nın uygulandığı dönemlerde, Kürtleri temsilen -seçilmiş-  bir tek milletvekilinin TBMM’de yer almıyor olması değil midir? Oysa  “ne yazık ki” tüm iradesini Kandil’e teslim etmiş olan HDP’nin bugün TBMM çatısı altında 59 milletvekili bulunuyor. (AK Parti ve diğer partiler içerisinde siyaset yapan Kürt milletvekilleri bu hesaplamanın dışındadır)

Karayılan, asıl gücümüz şehir merkezlerine inmemiştir, böyle devam etmesi -operasyonları kast ediyor- halinde HPG’nin de şehir merkezlerindeki çatışmalara müdahil olacağını ima ederek, kendince Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışıyor. Karayılan, şehir merkezlerine hiçbir zaman silah yığınağı yapmadıklarını, özyönetim gereği bahsi geçen bölgelerdeki halkın kendi imkânlarıyla bu silahları elde ettiklerini söyleyecek kadar yalan konuşmaya devam etmektedir.  

Ey Kara-yılan! Bölge halkı bu silahları kendisi mi imal etti?

Hezeyan dolu açıklamalarına devam eden Karayılan, “Kaldı ki YDGH defalarca ordunun hedefi olmadığını ve üzerine gelmedikçe orduya karşı eylem yapmayacağını duyurdu. Evet, Oradaki gençler orduya karşı olmadıklarını ilan ettiler ve orduya karşı yaptıkları bir eylemleri yoktu… Yani burada orduya karşı olma, Türk bayrağına karşı olma, TC devletine başkaldırma gibi bir durum yok. Burada bir hak talebi vardır. Zorunlu bir biçimde, var olabilmek için kendini savunma tutumu vardır. İrade olmada ısrar vardır. Bu çok anlamlı ve çok değerlidir” ifadesiyle âdeta devlet aklıyla alay etmektedir. Devlet, ordusu ve polisi ile bir bütündür. Karayılan bunu bilemeyecek kadar cahil değildir, bu açıklamadan maksat,  asker ve polisi karşı karşıya getirmektir.

Karayılan, Türkiye’nin bölünmemesi ve birlikte yaşaması için “demokratik özerkliğin” gerekli olduğunu iddia ediyor. Bu iddiasıyla aynı zamanda öncelikli olarak özelde Kürtleri, genelde toplumu manipüle ediyor.  İki halkın birlikte yaşam iradesine silahlı bir örgüt değil ancak onların sivil temsilcileri karar verebilir. Bu tür kararların alınacağı siyaset kurumunun temsil edildiği TBMM çatısıdır.

Öncelikle, devletin PKK ile mücadelede kararlılık göstermesi, bu mücadele esnasında bölge insanının zarar görebileceği uygulamalara mahal vermemesi gerekmektedir. PKK’nın, oluşturduğu şiddet deryası içerisinde boğulması için bölge halkının desteğine ihtiyaç vardır. Bu da güvenlik güçlerinin halka göstereceği muameleden geçmektedir.

Kamu düzeninin tesis edilemediği yerde devlet yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder